Salonda oturuyorlardı; biri, diğer ikisinden biraz uzaktaydı. Bu ayrıntı o günden sonra da hep böyle oldu. Onları her gördüğümde o üç kadından ikisi daima birlikte oturur, üçüncüsü biraz mesafeli dururdu.
Her şey bir akşam, şimşeklerin çaktığı sırada, Buenos Aires’in müreffeh bir sokağında on yedi yaşında bir kızın karşıdaki evin salonunda “üç ince, dalgın gölge”yi görmesiyle başlar. Sonra kız merakla bu kadınları izlemeye koyulur, onlar için türlü türlü hayatlar uydurur; onların kimi zaman gizemli bir suçun ortakları, kimi zamansa intihara meyilli, sorunlu ev kadınları olduklarını düşünür. Neyin gerçek neyin hayal ürünü olduğu kestirilemeyen bu halüsinatif atmosferdeki gözlemin saplantıya dönüşmesiyse kaçınılmazdır.
Lange’nin hayal gücü, arzunun, ev içi mekânın, gözlemciliğin ve kadın yalnızlığının tekinsiz keşfini 20. yüzyılın başyapıtlarından biri kılıyor.